14.12.2009

Taytta Devrimsel Buluş: Düşük Belli Yeni Nesil TAYTLAR (stoklarla sınırlı)


moralsizsizniz türkiye

Ben anneme vatman ya da garson olma konusunda ısrar ettikçe, annemin 'yavrucuğum sen üniversiteyi bunun için mi okudun' demesinden yana şikayetim var tanrıya(sesimi duyuyor isen bir gün beni vatman yap yüce tanrım!amen) Annemin gözüne girmeye çalışma çabalarım o kadar güdük kalıyor ki bu isteklerimi bildiği için, bilmese hadi gene iyisin temizlik yaptın dışarı çıkabilirsin diyivericek(yanlış anlaşılma olmasın annem son derece demokratik bir despottur) ah gözü yaşlı Adornom benim şu an benim halimi görsen dizi dizi eleştiri yapardın hayatım hakkında biliyorum bunu.(son kertede yine 'yanlış yaşam doğru yaşanmaz' sözüne yelken açacağım bu güzel yazıma hoş geldiniz sevgili okuyucularım)
bu günün en güzel anı ise tabağımda kalmış son peynir parçası ile yeşil efe rakımı yuvarladığım andı.gerçi erken akşam yemeğimizi 17:00'de yemek suretiyle takriben 18:30 suları çakır keyf olmam da hayra alamet değildi ama olsun.Hayat güzel.Çok alegsiz bir biçimde Pınar'ın Tuna Kiremitçi'den ateş istediği an gözümde canlandı ve güldüm.(siz gülmezseniz darılmam)
Tabi hayata dair bir takım isteklerim hala var.
Verve grubunun 'dugs don't work' şarkısı yasaklansın istiyorum.Ayşen Guruda rüyama girsin istiyorum. Genç kızlar Bayan Dipesto 'ya benzediklerini bilmeden ona benzemeye meyl etmesinler istiyorum.Bunun gibi en az bir düzine eğlenceli ve olanaksız istek daha. Daha fazlası için boşluk bırakın bana mesaj atın.(bi kere üç kere çağrı bırakın demiştim yine bu mecrada Mine yaptı)(zaten tescilli bir marka mineyaptı)
Güldürü içerikli rüya seçeneklerimizin olduğu başka bir dünyada görüşmek dileğiyle. Esen kalın cicozlarım.

3.12.2009

25.11.2009

Bağımlılıklar Volum 1: Antibakteriyel jelim Pürel

uzun bir aradan sonra tüm arınmışlığımla karşınızdayım sevgili canlarım;
gerçi kafam halen epey karışık ama olsun bu da hayatın tuzu biberi.(Aaron mu Dan mı bir türlü karar veremeyen Serena gibiyim) Bence herşeye rağmen Dan ya. Aaron sinsi gibi bir insan.Sen camianın en güzel kızı ol sonra git tipitip gibi heriflerle ol diyemiyorum Serena'ya çünkü neredeyse erkeklere yakışımız aynı kendisiyle.(erkeklerde kemikli surat ve entelijans aradığım çok doğru)Dana kurban olurum Dana İnternasyonel.Son günlerde bir de 'arka sıradakiler' deki Oktay 'ın Chuk Bass'in kardeşi olduğuna karar verdim. O kırmızı surat ve maviş gözlerle tıpkı Bart Bass 'in oğlu. (isterseniz üzerlerine tıklayarak bu eşisiz benzerliğe siz de tanık olabilirsiniz)
Tüm bu çıkarımlarıma rağmen en güzel dizi 'Kuzeyde Bir Yer'.Orda da deri ceketli şaman Ed mi yoksa, rakınrol ruhlu radyo programcısı Chirs mi daha benim kalemim onu cevaplarsam hayatın anlamını da bulurmuşum gibime geliyor.Tüm bu cevapsız sorularımla karşınıza geçip sizi darlamamı isterseniz bir telefon kadar yakınınızdayım.
Ha unutmadan Arka Sıradakiler dizisindense en sevdiğim karakterse 'Saffet'in çetesi' nden Ali.(en soldaki)(gerçekten bu görsel malzemelerin her birine en az birer dakika güldüm)
Her zaman söyledim gerekirse bin defa daha söylerim ne varsa Ali'lerde var!Bu da böyle bilinsin.

Beni çok sevdiğinizi biliyorum.
ikso ikso
muzzip girl

11.11.2009


9.11.2009

Kuzenim Cem Çubukçu ile çok ciddi bir röportaj:

Hazırlayan ve Sunan: Elo Shity
Volum :6
Konuk No:6

Sevgili kuzenim Cem Çubukçu nam-ı diğer emmoğlum öncelikle beni Ankara’da misafir ettiğin için ve tüm gevezeliklerime katlandığın için teşekkür ettikten sonra izin verirsen sorularıma geçmek istiyorum jet hızıylan.

E.S: Cemciğim neden bu kadar ciddi bir insansın yoksa tipin mi öyle gösteriyor?

Cem: Ciddi olduğum söylenemez. Şeklen belki evet ciddi görünürüm ama özünde yavşak bi insanımdır.

E.S: Nasıl bir yavşaksın sen ben biliyorum ama okuyucularımız bilmiyor bi kuple yavşaklık hudutlarından bahsedebilir misin bize?

C.Ç:Bilen bilir, bilmeyenin keşfetmesi gerekir. (gizemli yavşak)

E.S: Peki Kuzen olmak nasıl bir şey sence yani benimle?
(bu arada Elo Shity tarihinde bir ilk olarak aynı anda soruları hem sorup hem yanıt alıp hem yazıyorum.Ekrana konuşuyorum Cem arkadan konuşuyor ben yazıyorum değişik bir pisikoloji)

C.Ç: dünyanın en güzel şeyi olmasa da keyifli olduğu söylenebilir.orjinal insansın yani(kuzenliğe övgü)

E.S: Sana aşağıda sayacağım merhaleleri önem sırasına göre dizeler misin canım benim?
İş/ Aşk/para ve bunları bir kelime ile tanımla.


C.Ç:Bu soruya şu şekilde cevap vermek istiyorum(bu esnada göbeğini tuttu ve dur dedi)
İşe başlamadan önce yani üniversite yıllarında bir gün bizim gençlerle içiyorduk. Kendini sol tandansta tanımlayabilceğimiz arkadaşım Ozan (ama aslında sıkı bir ufuk urasçıdır yani liberaldir) bana şöyle demişti ‘Eröl Baba Aşk mı DEVRİM mi deseler neyi tercih edersin?’ Belki de o yılların ateşiyle tabii ki DEVRİM DEVRİM DEVRİM! dedim.Ama sonra çember beni de içine aldı ve kapitalist bir bankacı oldum hatta çok sevdiğim arkadaşlarım Tarot ve Hüsam benim için şu şarkıyı bestelediler:
Eröl Baba bankada paraları borsada
TKP’yi arıyor gözleri pusulada
Bas Eröl basamaz mısın?
Sen mi ‘devrimci’ adamsın?'


E.S: Peki nereden çıktı bu Eröl kod adı? Ben de bilmiyorum bu hikayeyi kısaca anlatır mısın?

C.Ç:Tabii kısaca anlatıyım.Orta3’te matematik dersinde hoca beni tahtaya kaldırmıştı.Hatırladığım kadarıyla geometri sorusuydu. Ben de şekli görebilmek için elimi belime koyup uzaktan bakmak suretiyle artistik bir hareket yapmışım.Sonra sınıftan homurtular yükselmeye başladı.’Model misin la manken misin sen bebe’ şeklinde.(Ankara ağızları) Model olan lakabım önce Erömodel’e sonra da Erötik’e dönüştü ordan da Eröl’e evrildi. Bütün bu olanlar hep böceğin başının altından çıktı.

E.S: Yıllardır hikayelerde geçen bu arkadaşın böceğin gerçek adı ne Allah aşkına gerçekten herkes lakaplarıyla mı anılıyo aranızda bu bir lise geleneği mi?

C.Ç: Böceğin gerçek adı Gökhan. Ama sandığının aksine bu bir lise geleneği değil 6 yaşından beri arkadaşız. İlkokulda kısa olduğu için bücür deniyodu sonra böceğe döndü Gökhan’ın ismi ortaokul ve liseye benim geitrdiğim söylenebilir sonra da adının Gökhan olduğunu hatırlayan kalmadı.

E.S: Son olarak çok uğraştım ama Cem’e bir soru bulamadım soracak.Önce Oktay Rifat’in kitabından bir şiir seçip ne düşünüyosun anlat dedim olmadı. Cemile Yengem’e gittim Kız arkadaşını seviyomuymuş sor evlencekler miymiş dedi onu da beğenmedim.Biz de Cem’le son soryu onun bana sorması konusunda mutabakata vardık. İşte karşınızda Cem’in bana sorusu:

C.Ç:Sevgili kuzenim Yasemin benim hakkımdaki samimi fikirlerini öğrenebilir miyim.Bana gıcık olmuyorsun değil mi?

E.S:Tabii ki bir Çubukçu olduğun için çok özel bir insasın.(Cıvık Ama Ciddi) Sana Oğlak burcu olduğun için zaman zaman gıcık olduğum anlar olsa da (çocukken de fanatik bir Galatasaraylısın diye gıcık olurdum hatta Galatasarayı senin yüzünden sevemedim gitti.) Galatasaray Lisesi ve Üniversitesinden Özür dileyerek seni de çok sevdiğimi belirterek sevgi dolu bir röportajın daha sonuna geliyorum.Unutma Cem hayat sevince güzel.

30.10.2009

iyi geceler dünya!

*yatmadan önce dinlediğim lafonten masalları kasedindeki müşfik kenter sesinin yarattığı güven duygusuna sonsuz teşekkürler.

i'm so sory for everything

'pişmaniye gibi bir şey bu hayat' ayşe'nin röportajında dile getirdiği 'ördek çükü gibi bir şey bu hayat' sözüne gönderme(send me a postcard darling) yaparken buluyorum kendimi hişt hop yazma diyemiyorum.böyle gidin 'klişeler kitabı' satın alın aynen öyle oluyomuş ya hayat vallayi der şaşar kalırsınız..üst dudağınız uçuklar pembe flamingolarım.(öyle bi kitap yoksa(ntv yayınları cahillikler kitabı etkisini yitirince yayınlıycak diye duydum) o yayınlamazsa aht ettim pek yakında kod adımla birlikte en seçkin kitapçılarda) peki güzel ama hayatın bu klişe gerçekleri ne kadar gerçek?bunu da düşündüm bol bol vaktim oldu canlarım.ve cavabını da buldum hiç üşenmedim. cevap: türkselin çekim gücü kadar.biraz sonra yazacağım klişe sözlerin bazıları köyde geçerli değil üstelik türksel kentte daha çok çekiyor.reklamı sınamak için kendi yörüngeme en uzak köye de gittim.ona da üşenmedim.bazı noktalarda tabii ki çekmedi. buna doğru orantılı olarak çıkarımım(yeni bir şey keşfetmişcesine) hayatın gerçeklerinin şehirde, modernitenin kucağında daha da gerçek olduğudur. karakaçanı kovalama gücü,dikenin devilme gücü, söyleme sırrını dostuna o da söyler dostunanın dayanılmaz hafifliği, atı alan üsküdarı geçtiği gerçeği, köprünün altından çok sular geçmiş olsun dilek şartı , kanka ayağının göt bir ayak olması,yasak olanın çekiciliği, insanın çiğ süt emmişliği, yaş kesenin baş kestiği, herkesin sevdiğini öldürdüğü gibi daha bir çok klişe özlü söz, atasözü,deyim, yaşanmışlık üzerine inşaa edilmiş öğüt verici söz daha. oysa gerçekler çelişkili.

peki insan neyle yaşar?
insan nelerle yaşar?
insan neyle ölür?
insan neyle öldürür?

insan tutunan hayvan*
insan savrulan hayvan
insan tutunan hayvan.
insan düşen hayvan.
insan konuşan hayvan.
insan boşa kürek çeken hayvan.

hayvanca pek hayvanca..bu gün şahinde teyzenin bahçesindeki ceviz ağacı için yas tutuyorum.tutulacak yaslar çekilecek acılar için bir telefon kadar yakınınızdayım.belirtmeliyim ki çevre probemlerine daha duyarlıyım.lütfen aşk acısı için arayıp ücretsiz yardım hattımı meşgul etmeyin.

*Cem AKAŞ'a saygılarımla

28.10.2009

dj saddam: 'kötü kalpli ve gaddar yönlerim olabilir bu bir müzik tutkunu olmadığım anlamına gelmiyor'

kıssadan hisse: belki de sandığımız gibi müzik ruhun gıdası değildir.önemli olan doğru beslenmek dengeli müzik dinlemektir.
öğretisi olan blok
elo shity

25.10.2009

ulusa serzeniş

biraz önce mine sübiler arkadaşımdan edindiğim bi bilgiye göre bu gün dünya makarna günüymüş.tüm makarna severlerin makarna gününü kutlayarak şenliklerle dopdolu bir günlük yazısına daha başlarken hepinizi sevgiyle selamlıyorum.(bloğumu okuyanlar arasında muhtemelen mihraklarım(iç dış/ kuru sulu) da var biliyorum bunu ama onları sevgiyle selamlamam onları sevdiğim anlamına gelmiyor bunu da bilin istedim sevgili kestane kebaplarım)
sanılanın aksine ben insanları sevmem, benim hakkımda düşünülen ve benimsenen yaygın ama aslı astarı olmayan kanılardan yalnızca biridir bu.benim sevdiğim şey insanların sevgisidir.sevgi anlayışıdır.sevgi tinidir.sevgi öğretisidir.(kaan sezyumun deyişiyle sevginin gücüdür)
kindar, gaddar, hatta sinsice intikam aldığım anlar oldu.gençtim.
ortaokulda edabiyat öğretmenimle, lisede müdürümle, üniversitede bölüm başkanımla kavga ettim.
gözüm karadır bilen bilir. kimseden korkmam.(devyazış.com)
haksızlığın karşısında dururum.iş kendime gelirse çoğu kez sessizce bana yapılan haksızlıkları kabul ederim.ama bu unuttuğum anlamına asla gelmez canlarım.
temkinsizce beklemem doğru anı bilmemdendir.(ne kadar mükemmel bir inanmışım meğersem)

çok sevdiğim bir filozof olan derrida'dan ödünç aldığım bir kavram(referans kafası) olarak 'affedilmez olanın affedilmesine' inanmaya meyl etmişken insanlığın total olarak şizofren bir evreden geçtiğine inanıyor insanlığın durumuna acıyorum hatta gülüyorum.(son derece ciddiym)

son kertedeyse diyceğim son gülen iyi de güledebilir.önemli olan katılmak.
delikanlı gibi gözlerinizden gelenekselce ellernizden öper başıma koyarım.

dans eden blok
elo shity

*agresif bi yazı oldu farkındayım ama pembe kuru kalemle dipnot yazarak sevimli görünmek istediğim tüm elo shity okuyucularından özür dileyebilme ihtimalini sevdim.
bu arada edacım brüksel lahanasını da severim.pek severim.

a rush and push and the land is ours

14.10.2009

into eternity

öyle bir an seç ki hayatının en kötü anlarından biri olsun deseler dün yaşadığım ihaleyi sıralamaya sokarım canlar.(ilk 5'e girmez ama idare edin anlatacak hikeye bulmakta güçük çekiyorum hayatımın anlamsız hamleleri yüzünden) evet konuya giriş yapacak olursam ihale yaşamak tabiy 'i'm a wörkin girl you know' kafası fekat ihaleyi yürüten satın alma kurulu başkanı gerçekten canavarsıydı bu sebepten anlatılmadan geçilmemesi gerekiyor.Maksat iş hayatını öğrenelim,öğretelim, blok dünyasını eğlendirirken aynı zamanda öğreten düşündüren bir araç haline getirelim.



(kısa bir ara ve önnemli hatırlatlma:sözüm sana sevgili cihan ayşe burdan sonrası uzayabilir anlatış olarak okumazsan alınmam, gücenmem.)



evet konumuza geri dönecek olursak, işimle biz ayrılık konuşması yapmış olduğu halde birbirinden bir türlü ayrılamayan çift gibiyiz.sürekli last fmden birbirimizi silip ekliyor birbirimize göndermeli acıklı şarkılar dinliyoruz.halbuki bambaşka kafaların insanıyız. ben bi kere özel sektörden hoşlanmayan üç kuruş sermaye bulsam organik tarım yapmak için dağa bayıra çıkcak bir insanım her ne kadar memuriyetle donanmış bir ailem olsa da özgürümüsü denilebilcek bir ruhum var.asla hipi değilim modadansa epey hoşlanıyorum.düstur edindiğim aile geleneği ise temiz ve ütülü kıyafeter giymek.param olsa çok stayliş olucem yemin ederim de o apayrı bir konunun tartışma konusu.bunların dışında espirimental biriyim bilen bilir.

tekrar konumuza dönücek olursak benim zaten epi topu 3 tane eteğim var bunlardan biri poşet etek olarak zamanında dalga konusu olmuş benim kendisini çok beğendiğim bir etek.(bunun da konuyla uzaktan yakından alakası yok alegsz)

üçüncü ve son defa defa konuya geri dönmem gerekirse ihaleye sakın pirezentıbıl kıyafetleriniz olmadan girmeyin canlarım kendinizi kötü hissediyosunuz.ayrıca ihale kurulu başkanı haşmetli bir insan.kameralı ihale ortamı ise baya şaşırtıcı.hiyerarşik yapıyı, iktidarı erki o anda tatttım gördüm birebir topuktan başa korkuyu hissettim daha iyi bir anda tanısam belki severdim o ortamı ama malesef ihale ortamına puanım 10 üzerinden 0. ihale başkanı kalantör amcaya dönecek olursak aramızda şöyle bi diaolg geçti ben pek cevap vermediğim için buna diaolg demekten de utanıyorum ama anlatmadan edemiycem.'bu zarfın hali ne?'dedi önce beğenmedi zarfı, sevgili başkan.(kapalı zarf usülü) zarfta kaşe eksikmiş 'yetkin var mı senin?' dedi 'var' dedim 'kaşe bas' dedi bastım.(ben bu esnada titriyorum)akabinde 'ben bu ihaleyi daha önce 3 kez iptal ettim yine ederim' diye tehtid savurdu.ben hiç bir şey demedim diyemedim.(titrimin ince gülü) arkadaş sanki merlin dizisindeyiz de kral arturun babasıymış gibi herkes saygıda asla kusur etmiyor, el pençe divan duruşlar binbeşyüz.yüzüme gülen bir takım hocalar en ciddiyetli ve gıcık surat ifadeleriyle bana bakıyorlar ben de mal mal gülümseyerek ortalığa pozitif karma vermeye çalışıyorum(tamamen kopuş gülüşü) neyse diyceğim o ki ticaret ego işi delikanlı işi değil.meğersem ganim bey bu adamla önceki ihalede kavga etmişmiş herşeyin altında yatan asıl sebep buymuş.ben de kişisel aldım adamın tavrını .alah alah dedim bana neden uyuz oldu ki bu adam.kendimi şirket temsilcisi gibi göremeyip yasemin gibi görmeye devam ettiğim için tüm redoks ltd şirketi çalışanlarından tek tek özür dilerken bu yazımı da burda gönül rahatlığıyla bitiriyorum.akabinde gelen baş ağrısına ise hiç deyinmeyeceğim. (hastalık hastası kafalarındayım beklerim)
iş hayatının zorluklarına değineceğimiz bir başka yazımda kelime aralarındaki boşlukların içinde yeniden görüşmek dileğiylen..
saygılar
elo shity

11.10.2009

6.10.2009

elo shity hasretle beklenen şahane röportajı sunmaktan onur duyar!! : 'pınar kahraman ile kardeşik üzerine'


bir elo shity klasiği:

arkadaşları yakından tanıma ve tanıtma performansları
volum: 5
konuk no:5

E.S: Sevgili en iyi kalpli arkadaşım pınar kahraman seninle çok uzun zamandır ertelediğimiz röportajı yapmak istiyorum izin verirsen. Sen benim ‘memuriyet’ konulu sorularımı cevaplamayınca uzadı gitti bu süreç. Sonra da ben biraz depresyona girdim bir türlü hazır olamadım röportaj kafasına her neyse şimdi iyiyim yeniden karşındayım seçtiğimiz yeni konu ve sorularla.. sormaya başlıyorum izninle:

P.K: Helo elo shity. Öncelikle diğer röportaj konusundaki kayıtsızlığım için özür dilemek isterim. O sıralarda yeteri kadar sınava ve mülakata giriyordum zaten, bir de üstüne senin KPSS benzeri soruların gelince samimiyetine güvenerek cevaplamadım. İyi ki de öyle olmuş, bu konuyu daha çok sevdim. (asıl ben özür dilerim niniş may aprişieyt)


E.S:Pınarcığım ben biliyorum ama elo shity okuyucularından bazıları bilmiyordur öncelikle kaç kardeşsiniz buradan başlayalım istersen?


P.K: Biz 3 kız kardeşiz. En büyüğümüz Servet Ece (çoğu kişi bu ilk ismi bilmez), ben ortanca bir de küçüğümüz Elif var. Yaşlar sırasıyla 27, 24 ve 22.

E.S:Merak ettiğim bir diğer şey ise kardeşler aranızda oluşturduğunuz daha doğrusu kahraman ailesinin kullandığı şu meşhur jargonunuz bunu sormak istiyorum sana nasıl oluştu bu jargon bize kısaca anlatır mısın?

P.K:Aslında bu jargonları yaratan annem. Nasıl sevindiğimizde ‘oley’, üzüldüğümüzde ‘tüh’ deriz ama bu kelimelerin kökenini bilmeyiz, Kahramanca da böyle bişey. Mesela ‘kinem’ kelimesini anlatayım. Bu eskiden annemle babam arasında kullanılırdı. Sigara içmeye giderken ‘hadi kinem yapalım’ derlerdi. Bazen birbirlerine de ‘kinem’ diye hitap ederlerdi. Zamanla biz de kaptık bu sözcüğü ve şu anda kendi aramızda kullanıyoruz. Nunu, apperim de benzer kelimeler. Bunun haricinde bir de üçümüzün küçüklükten beri kendi aramızda kimse anlamasın diye türettiğimiz kelimeler var. Bunları burda söylemiyim şimdi, yeri gelince duyarsınız zaten.

E.S:Tabii ki soracağım bir diğer soru ortanca çocuk olmak nasıl bir duygu? Zorlukları neler?

P.K: Çok güzel bir soru.Eğer uygun olursa bu sorunun cevabı olarak zamanında bir siteye yazdığım sitem dolu ailenin ortanca çocuğu olmak konulu yorumlarımı aktarayım: Ailenin çocuklar arasında 'büyükten küçüğe' ya da 'küçükten büyüğe' gibi sıralamalara kalkıştıkları zaman hiçbir zaman 'birinci' olamayan evlat. Eğer konusu geçen ortanca çocuk 3 kız çocuklu bir ailenin ortancasıysa, çok büyük görev ve sorumluluklarla doğmus demektir. Çünkü 1. çocuk olan abla ilk evlat ve ilk kız evlat olduğundan üstüne fazlasıyla titrenir, dışarıdaki hayatın vahşi yanları düşünülerek kendisine birçok kısıtlama getirilir. Farkına varılmadan ürkek, çekingen ve 'kısıtlamanın getirdiği özgürlüğe' sığınmış bir çocuk yetişir. Bunu gören ortanca çocuk da ailenin bu tutumuna maruz kalmamak için başına buyruk ama yaptığı herşeyin de arkasında durarak ebeveynlere farklı bir bakış açısı kazandırır(hayata ve çocuk büyütmeye karşı). Ebeveynler, ilk çocukta yarattıkları hasarlar sonucu oluşmus hatalarla ve ortancanın getirdigi yeniliklere uyum sağlamakla uğraşırken küçük çocuk kendi kendine büyüyüverir. Bu yüzden bu kız kardesler uçlemesinde en çok kendi ayakları üzerinde duran ve rahat dönemler geçiren, kısacası en karlı çıkan çocuk en küçük olandır.

Bunun haricinde tabi ki her zaman “o büyüktür, ona alalım”; ya da “o küçüktür önce onunki olsun” gibi sıralamalarda es geçilmek de var.
Tüm bunlara rağmen severim ortancalığı, bunu da ekleyeyim.


E.S:Benim hiç kardeşim olmadı kardeş kavgaları genelde ne gibi sebeplerden çıkıyor uzun süre küs kalır mısınız siz kardeşlerinle?

P.K:Kardeş kavgaları genelde samimiyetten doğar bence. Kaybetme korkusu olmadığından çok rahat ağzınıza geleni söylersiniz ve sonuçlar gerçekten de bir arkadaşla edeceğiniz benzer kavgadan daha az hasarlı olur. Biz genelde eleştiri niteliği taşıyan kavgalar ederiz. Birbirimizin hoşuna gitmeyen hareketleri üzerine doğar tartışmalarımız. Ama bir tane kavgamız var ki Elif’le ettiğimiz, 6 ay konuşmamıştık. Sebep, pilavdı. Şimdi gülerek anarız o günlerimizi.

E.S:En iyi tarafı ne peki çok kardeş olmanın? Ben hep bir ağbim bir ablam bir küçük erkek kardeşim bir küçük kız kardeşim olsun isterdim ama arkadaş grubumuzun tek tek çocuğu benim. Bana ve okuyucularımıza kardeşliğin nasıl bir duygu olduğunu anlatır mısın?(bilmeyenler için)
P.K:Senin tarif ettiğin gibi bir kardeş grubu var mı bilmem, ama gerçekten güzelmiş düşüncesi. Çocuklarımız öyle olur artık ( beraber büyüyücekler ya).
Kardeşlik bence seyyar arkadaşlık gibi bir bakıma. Her tatile, bayram gezmesine, sıkıcı misafir ziyaretlerine yanınızda gelen 2 tane en yakın arkadaşınız var gibi bizimkisi. Hayatınızla ve hayatınızdaki kişilerle ilgili tüm ayrıntıları bilen kişiler. Bir de kardeşlikte saf sevgi var, herhangi bir çıkar ya da daha önceden de belirttiğim gibi kaybetme korkusu olmadığından, birbirinize karşı tüm duygularınızı saflıkla ve içtenlikle dile getirirsiniz. Bu da apayrı bir güven doğurur.
Bizim ev için geçerli olan herkesin 3 tane gardrobu olması durumunu da unutmayalım tabiy.

E.S: Peki üç kardeş yaşadınız en komik olay ya da macerayı bizimle paylaşabilir misin?(kendin seç komik olaya da muacera)

P.K: Hm. (Burda gerçekten ara verdim, düşünücem biraz, çünkü çok fazla.)
Hah. Çoğunuz duymuştur belki, ama yine de anlatayım.

KANO (konuları sadece yazarken değil konuşurken de başlıklı anlatan nadir insan olarak pınar)
Bundan 3-4 sene önce, ailecek Antalya taraflarında bir tatil köyünde tatile gitmiştik. Her zamanki gibi annem güneşleniyor, babam sosyal aktivitelere katılıyor, biz de o 1 haftaya civarda yapabileceğimiz herşeyi sığdırmaya çalışıyorduk. Bunlardan biri de kanoydu. Şimdi bildiğiniz gibi kanolar genelde 2 kişiliktir. Fakat ordaki kanolara 3 kişi de binilebiliyordu. Ama maceracı ve cesur Elif kardeşimiz ısrarla tek başına binmek istedi, üstelik can yeleği takmadan. Kabul ettik ve açıldık denize. Ablamla ben önde, Elif de arkamızdan geliyor. Beceriksizliğimizden midir dalgaların kuvvetinden mi bilemedim, deniz bizi bir anda akıntıya doğru sürüklemeye başladı. Kendimizi denizin içinden çıkmış ağaçlıklı, otlu, börtülü böcekli bir bölgede buluverdik. Çığlık çığlığaydık. Tatil köyü noktacık kadar uzakta kalmıştı ve kimse sesimizi duyamazdı. Elifin can yeleği de olmadığından en çok o panik halindeydi. Sonunda bir yolunu bulduk ve Elif’i bizim kanoya atlatmayı başardık. Sonra görev dağılımı yaptık. Elif ile ablam kanoyu o bölgeden çıkarmaya çalışacaktı, ben de dualar eşliğinde diğer boş kanoyu tutacaktım. Biz ıssız deryalarda cebelleşirken, babam da voleybol oynuyordu ve meğersem bizi göz ucuyla hep takip ediyormuş. Halimizi görünce cankurtaran ekibiyle beraber bir tekneye atlayıp bizi kurtarmışlardı.
Çok komik değil hikayem, hatta bence ürkütücü. Hala hatırlar ve ürpeririz
...( korku dolu bi hikayeydi elifin asiliği ise gerçekten yürekleri hoplattı:))

(pınarcığım gerçekten çok keyifli bi röportajdı, daha nicelerine şekerim şek id up!!)

İmza
Elo Shity



4.10.2009

parlak bronz suratın büzük ince dudağın ve diyarbakırsporla kurulmaya çalışan sahte empatinin timsali olarak: uğur dündar


from one to another

mutlu pazarlar sevgili elo shity okuyucuları;
haftalık bir 'new adventures of old yasemon' programına daha hoşgeldiniz.hatta ne iyi ettiniz de geldiniz.öncelikle bir şarkı ile açılışımızı yapıyoruz:
'geçsin günleeer haftalar aylar mevsimleer yıııllar
zaman sanki biiir rüzgar
ve bir su gibi aksın' (bir ki üç bir ki üç/rast makamı)
siz bilmezsiniz ama türk sanat musikisi tutkusu olan sevgili ilkokul öğretmenim macide kayacan'ın bana yegane öğrettiği şarkılardandır kendisi.o zamandan bu yana halen ara sıra bu şarkı söyleyip eğleniyorum.*
bu arada viks (aka vicks) dediğimiz buharlaşan merhem her derde deva bu haftaki teşekkürümse vikse gidiyor.iki gün boyunca her yanıma sürünce sırt boyun, kol, bacak bütün ağrılarımı şıp diye yok ediverdi.tenk yu viks.en sevdiğim merhemsin.

sevgiden, iyi niyetten, teşekkürden ve af dilemeden hiçbir zaman vazgeçmeyecek olan bloğunuz
Elo Shity

*ortaokulda neredeyse tüm iş teknik derslerinde 'yine bir gülnihal' şarkısını söyleyerek içini baydığım tüm ergen arkadaşlarımdan özür dilerim.inannın bu şarkıyı söylememde tüm suç sadece şarkı söylerken konuşamadığımı bilen orta asyadan gelme metehan tipli hocam akın taymaza aittir.

önemli hatırlatma:daha önce size anasınıfında çok konuştuğum için ağzımı koli bandıyla bantlayan cadıya benzyen anasınıfı öğretmenimin bana yaşattığı travmayı anlatmadıysam bi ara hatırlatın da anlatayım canlar.evet hepinizin de tahmin ettiği gibi ne geldiyse başıma bu düşük çenemden geldi.

öptüm öptüm
fesat kız

1.10.2009

29.09.2009

prensipli bi insan olarak yasemin çubukçu: 'dizi izliyceksem kuzeyde bir yer dizisini izlemek isterim'

juliet binoche'la sayid jarrah'ı televizyonun önünden geçereken kısa bir an için -dünyanın en uzun ve yorucu filmi ingilz hasta filminde- görünce sana yazasım geldi yarim. içimdeki yaratıcılığın sebebi julietin o seksi burnu mu orasını bilmiyorum.
öğrenmek de istemem.
çet yaparken aynı anda kanaviçe yapmak insanın kendine işe yarar olduğu hissini veriyor dostlar demedi demeyin hemen deneyin.hatta hayalim kanaviçe partili altın günü.
bu güne dönecek olursam sevgili ihmal ettiğim ama çok sevdiğim sevgilim elo shity sanırım bayram ziyaretine gidemediğim için vicdan azabı çektiğim ve akabinde merhaba demek için uradığım tuğçe arkadaşımın ebeveynlerini uygunsuz bi durumda yakaladım.naci amcanın bastıra bastıra ben 'en üst katta internetteydim'(üç kere) demesi necmiye teyzenin de 'çıplakım yukarı gelme' demesi de böyle düşünmemi tetiklemiş olabilir. bi güzellik vardı suratlarında, bi aydınlanma..giderken de 'tuğçeye selam söyleyin baskın yaptı' diyin dedikten sonra bi iki saniye utandım.ailesel mahallesel kafaların dibindeyim.
mahallenin çocuklarını odama topladım geçen gün zapt edemedim sonra kovdum şimdi arada gelip balkonu tıklatıyolar gülüyoruz eğleniyoruz.(kovmamdan hiç etkilenmediler orası ayrı) elif'le camdan cama sessiz sinema bile oynadık.samimse çocuklardan hiç mi hiç hoşlanmıyor en az annem kadar.annem de o da çocukları görünce ortadan kaybolmayı nasıl başarıyorlar anlamıyorum.bunu fırsat belleyen çocuklarsa eşit paylaştırdığım topik jelibonların hepsini hüpletip(benim hissem de dahil) koşarak yalancı bi yasemin abla seni çok seviyoruzla beni geçiştiriyorlar.
neden yazmıyosun elo'ya diye düşünüyosanız yeni arkadaşlarım eğer çocuk olsaydım beni nasıl hacamat ederlerdi onu düşünüyorum günlerdir onu çözersem çocukluk hatalarımı da yenmiş ve yeni bi sayfa açmış olucem.o sebepten sen gece gel ya da bu gece gel.

imza
aileyi,mahalleyi , kalamarı ve düğününü çok seven blok elo shity.

10.09.2009

şenlikli hayatımdan gerçek kesitler(odamdan sigara alıp hemen geliyorum anne, konuşucaz o ciddi konuları)

  1. espiri yapan veterinere tahammülüm yok.hele de samim o sırada can havliyle 'buraya işedim beni bu lanet olası kutunun içinden beni çıkarın ulan' diye ciyakladığı zamanlarda.veteriner naci bey aslında iyi bi insan biliyorum bunu içten içe, tanısam mutlaka sevicem.*tanımaya fırsatım yok sizi, üzgünüm naci bey! sizden bunun için tüm kalbimle özür dilerim...çünkü aşağıda taksi bekliyor bi yandan kafamda sorular dönüyor bir tane aşı varmış lösemi aşısı mı neydi cana dedi şevkiye yaptırcaklarmış onu toparlamaya çalışıyorum.adam 'ne iş yapıyosunuz?' sorusunu patlatıyor aradan her zamanki gibi geriliyorum bu soru karşısında 'pazarlamacıyım hani kapı kapı dolananlar var ya biraz onun gibi ama geçici bi iş yemin ederim' diyorum içimden.ağzımdan sadece 'labratuvar cihazları pazarlıyorum' çıkıyor.mikroskop ampülünü gösteriyor 'bunu satabilir misin?' diyor naci bey.'off samime bak be adam satamam işte istesem de satamam karaköyde börek bile satamam' diyorum içimden. 'ampülü satamam ama size mikroskop verelim yeni' diyorum samimiyetsiz bi gülümsemeyle.'iyi bi satıcısınız' diyor(sanırım sırf samimiyetsiz gülümsemenin hatrına).nasıl yalan olduğu belli olmayan bi dialog var aramızda.artık ümitsiz küçük emrah(artık rahatlıkla söylüyorum bakın emrah emraah emrah) bakışları atma vaktim geliyor 'gözünüzü seviyim tonton abim çıkarın şu canı şuncacık taşıma kutusundan' diyorum.bakış gücümle alt ediyorum nacoşu.samime yöneliyoruz.her tarafı çiş sıvazlaması tabi zavalımın çekip ensesinden çıkarıyorum.nihayet aşılar tamamlanıyor takvimlerimizi ayarlıyoruz bir dahaki buluşma için.'bizi seçtiğiniz için teşekkür ederiz 'diyor tontiş naci.eklemeden de edemiyor 'yanlız gerginsiniz bu gün bizimle ilgili değildir umarım' 'genelde gergin bi insanım ben hep böyleyim hiç değişmedim yaklaşık bir senedir de artan bi gerilim hattı içinde yaşıyorum zorunuza mı gitti' diyorum içimden tabii ki 'sizinle alakası yok, iyi günler' olarak özetliyorum ağzımdan çıkan iki cümleyle.
  2. mahalemizin taksicisisnin beklerken taksimetreyi açmamış olup giderken aldığı paryı istemesi günü kurtaran güzel an oluyor.bense içimden ne sinsice şeyler düşünüp adamıcağızı yargısız infaz ettiğim için utanç duyuyorum.(zaten bu adamı bi kere köfteci osman amcayla kanka muhabbeti yaparken görmüştüm bi nebze içim ısınmıştı)
  3. eve gelince samim çiş hüzmesi vicudunu(nasıl yazıldığını biliyorum ama söylediğim gibi yazmak hoşuma gidiyör) temizlememde epey zorluk çıkarmış olsa da annemin yine gereksiz yere aldığı iki mikrofiber bezi görünce kendime geldim.hayatın anlamını buldum yalandan mikrofiberbezde.
  4. şimdiyse ayşegüle mantı yapmaya gidiyorum canlarım sonrasında neler olcak çok merak ediyorum.

*sourberryde 'özünde iyi program' diye bi program var onu benim çok yakın arkadaşım yapıyor.(nasıl bir reklamsa)

sevgi barış dostluk içinde akın canlarım.
(yoga öğretisi kadar sevgi dolu blok elo shity )

6.09.2009

tarihin tekerrür mekanizması

tarihin havlarını* tersine taramak isterken o tekerrür denizinde boğulmak sanırım tıpkı böyle bir şey.ankara sıkıntıları, elo shity'nin doğuşu,aynı döneme denk gelen belirsizlikler ve daha bir çok aynısının neredeyse tıpkısı olay.melda ve recainin kullandıkları kelimeler dahil.üstelik ekstralara da para almıyorum.
şurda neşe dolu bir yazı yazıp acısıyla tatlısıyla geçen koskoca bir yılın muhasebesini yapıcaktım ama her zamanki gibi bana ayrılan süre malesef doldu.süreyi kim koydu orasını allah bilir.(iç dünyamdan bahsetme girişimlerimde kendimi engelliyorum hadi size bunu da itiraf ediyim, ama ne yapayım dostlar ben ket vurmasam neredeyse yeşil kiraz kitabı kadar saf ergenik duygularımla şarkı sözleri yazıp altına hug it mug it love it yazıcam(ki ben bunu istemem),böyle girişimler engellenilmeli insan kendine de olsa yapmamalı efendi olmalı insan dediğin,gerektiğinde kendini sabote etmeyi bilmeli,unutmamalı o güzel günleri anılarla gönülleri hoş tutumalı avutabilmeli,gerekirse de susmayı bilmeli)
aralıksız alakasız konuşmalar yapabilme konusunda epey iddalıyım.kapışırım.
zaten ankaraya gelirken otobüste cana'yla yaşlı kadınların aynı anda iki konuyu birden konuşması olayını birebir uygulamaya çalıştık.o kadar da zor değilmiş.tam istediğim kafa.kendi konuşmana devam ederken onun sorusuna da cevap veriyosun tabi karşındakinin de aynısını yapması gerekiyor.(iki kişinin de ya yaşlı(ben) ya da zeki(cana) olmasını gerektiren bir aktivite) (arkadaş ortamında denenmesi sakıncalı)
dilimin kemiği olmadığını bilen bilir.sakin gibiyim ama farkındalığın ışığıyla da kutsanmış ters bir tarafım da var.tersim kötüdür.(sulu /kuru)
son olarak iyki doğdun elo shity.başından beri sadece bunu söylemeye çalışıyor olduğumu muhtemelen yine bir tek sen anlayacaksın.

*walter benjamin'e sonsuz sevgimle

2.09.2009

space travel is borin darling let's get married!

*osmangazi üniversitesi tıp fakültesi psikiyatri servisinde tanıştığım en iyi almanca konuşup memesini masya koyabilen insan olan 'ich liebe dich' teyzeye kucak dolusu sevgiler.

1.09.2009

gene zofingen yine kopingen

daha önce de söylediğim gibi 25 yaş ömür törpüsü 2009'dansa hiç hoşlanmıyorum.başıma garip garip şaşkınlıklar geliyor mesela bu gün pek değerli kuzenimle bütün gün takıldım ama nereyse hiç sıkılmadım.yıllar sonra ceren'e alışmak sevmekten daha zor geliyor.ceren dediğimiz insan beni çocukluğumda en az üç kere öldürmeye çalışmış başarılı olamamış bir insan yabana atmamak lazım.şimdi ise yok 'pasif agresiftim, yok sen bıçak görünce bile korkuyodun' yalanları atarak beni düşünce gücüyle yenmeye çalışyor ama yemezler güzelim diyorum ona.oruç tutup insanlar hakkında kötü şeyler düşünmek işte böyle bi kafa.(reklamlı oruç zaten zaten günah)
yıllardır komşumuz olan firdevs teyzenin ortanca oğlu önder abiden gelen gariplik ise 'bi gün havuza gidelim' diyerek telefonumu alması oldu.iyi gidelim de ne alaka ağustos bitmiş yaz bitmiş kesin gözü var bende.bu aralar aşk auram baya yüksekçe.zaten stepgrandmam zeynep'ten dedemin ölmeden önce 'yasemini kaçırma iyi kız tayfuna al' dediğini öğrendikten sonra istanbul'dan döndüğüm güne yeniden küfrettim afedersiniz. (bizim mahallede aşk yok havuz var evlilik var iyi kızlar var yaşı geçmiş mis gibi, bi de osman amca var köfteci) komşumuzun oğluyla havuza gidip akabinde dedemin üvey oğluyla evlendirilirsem sırf eğlenmek için yapıyorumdur şimdiden yanlış anlamamanızı temenni ederim.ee mahale baskısı böyle bir durum.(gelip kurtarırısınız jönce orası ayrı,parada anlaşırız)
onun dışında biraz önce tuğçe tam bir ergen gibi daha 17 17 17 imişcesine camdan atlamak suretiyle evimizden kaçıp sevgilisyle buluştu annemin huzursuzlanıp pire var diyerek uyanması ise olaya heyecan kattı.kıçından iterek camı kapadım.anneme doğru koştum.eskişehir hep anlattığım gibi şenlikli bi yer.kendi bedenimden hayli küçük bir kot elbiseye sıkışıp görevli bayandan yardım istememse bu güne skandal özelliği katan bir başka olay oldu sevgili günlük.
asla 3 yaşında olduğuna inanamadığm ece ise bana 'sen insan mısın diye sordu?' bi duraksadım yer yer zaman zaman belki gibi cevapları içimden geçirmedim değil.hepimiz insanız dedim sevindi.(evet bir çocuk sevindirdim dostlar) laf salatası gibi hayatım var.
alakasız yine tuğçeye dönmek zorundayım ama blok yazımı sabote etmesinden şu an o kadar rahatsızım ki dayanamayıp size şikayet edicem.(bu arada arkadaşlarımızı şikayet edebilceğimiz bi mercii olsa baya rahatlardık ne dedikodu kalırdı ne haset/bu dünya için baya güzel fikirlerim var ama geç anlaşılacak biliyorum bunu) bu tuğçe biraz önce camdan kaçmakla kalmayıp şimdi ise geri geliyorum diye mesaj attı 'gelme vallayi duyar annem,ikimizi de yakar' dedim.üzgünüm tuğçe ama sana puanım malesef 2 annemse mışıl mışıl uyuyor.(kendi bloğunda dedikodu yapmanın kopuş noktaları)
yarın sırf kendime işkence olsun diye oruç tutup bozup 61 gün tekrar oruç tutasım var.oruç sonuçta kendini tutmakla ilgili bi mesele.(kamusal sanal mecramda dedikodu ettiğim için sen beni affet ya rabbim)
bi de 'mobil demokrasi' diye bi şey varmış bu konuyu da bi yere not ettim bi ara düşünücem olurunu.şimdilik para sayma makinesi alsam mı almasam mı diye düşünmekle yetindiğim bir düşünce selinin sonunda hepinizi sevsem neye yarar diyorum.(kaç yazar da diyebilirdim olayı arabeskleştirmek tarzımı bozar diye yapmadım ama size itiraf etmeden de edemiycem sevgili canlarım)
bu yaza damgasını vuran şarkı ise ajda pekkandan aynen öyle.itirazı olan varsa hemen savunmamı hazırlıyorum.sokrates gibi insanım tek farkımız ben acayip boş şeyler düşünüyorum.
yıllardır da en azından farkındayım düzelicem diye kendimi avutuyorum ama hiç ümitlenmeyin,bu dünyada düzelmeye göre bir şey varda benden saklıyorsanız kalbimi kırılmış bilin.
iksir eiyksoaw
*iyki varsın elo shitym canım benim.yemin ederim bu gün bi tek sana teşekküri layık görüyorum.

29.08.2009

23.08.2009

thank you i love you(ince sesli söyleyiş)

sevgili elo shity sürekli yeni gündemlere ve skandallara koştuğum, bir istanbul maceramın daha sonuna gelirken özür dileme listemin epey kabarıklaştığını farkederek özür ve sevgi faslımı bu bölümlük es geçme kararı aldım.ittirmelerle yaşıyorum. huzuru oruçta bulacağıma inanasım var.
en çok merve ve serkan çiftini darladığım için ilerleyen bölümlerde onlara bir kıyak geçme projem gündemde.nüvit beni hemstırla beraber çalışma odasına kapadı,kendi odasında friends dizisine kilitlendi.(en yakın arkadaşına duyulan özlem de bi raddeye kadarimiş) bu gün 10 lira bayıldığımız falcıya göre hayatım 2 buçuk ay sonra düzelecekmiş müjdemi isterim.(gereksiz para harcmaları kafasından kopmak gerek) onun dışında uzun zamandır sinemya gitmedik hadi bi gidelim diyerek seçilen filmlerin de yalan olduğunu söylemeden edemiycim. memet günsürün başrolünü oynadığı(başka hiç bir şey göremediğim film) italyano filminde en az 8 kere 'ben itlyanım' diyerek gerçeklik etkisini yiritdiğineyse iki gözümle şahit oldum. bu günlük bu kadar, sevgiyle kalın.sevgiler.esenlkler ve bir takım hoş çakal sözcüklerini içinizden geçirmeyi asla unutmayın.

16.08.2009

you don't miss your lover 'til they're waving goodbye.


en sevdiğim özlü söz: asil azmaz,bal kokmaz.

mutlu pazarlar canlar!
yine en az üç kişiye söz verip evde oturmayı tercih ettiğim pazar günlerden birinde karşınızda olmaktan gurur duyuyorum. yaptığım araştırmalar sonucu bu yaza damgasını vuran şarkıya çok yaklaştım ama hala kararım kesin değil.ağustosun 30'unda bir basın açıklamasıyla yaza damgasını vuran şarkıyı beyan edebilirim.ya da etmem zaten pek de umrunuzda değil biliyorum.
en az shaquille o neal'i (o kadar zor yazdım ki ismini ) sevdiğim kadar jet lee'yi de seviyorum.ikisi de çok iyi insanlar.özellikle jet lee çok iyi kalpli bir insan.(afetzedelere 42 milyon dolar yardım yapmak her babayiğidin harcı değil)
*şovsal harketler yapmak zorunda kaldığım tüm ortamlardan özür dilerim.tribünler benim işim geriye kalan tüm coolluklar için mastercard.

14.08.2009

think thank

winter şarkısı part 2
I want the days to come, I want these sleepless nights to end
I lie here thinking how I lost you to all your stupid friends
You made me feel so foolish for the twenty-second time
Your love might be the last time that I try
+++++ +++++
Don't know if I'll make it through this winter without you on my own
I waited here for you forever, I can't believe you'd go
I may not have the answers, but I'd rather never know
Your love was such a heavy, heavy blow
+++++ ++++++
Goodnight my love, you seemed so nice 'til I knew you better
Now I can tell you're always thinking twice about what might be better
On the outside, there's no conscience, you're a victim of your cautiousness
You don't try, you just lie there hoping that someone will come to make it right

Meali:
gelecek günleri istiyorum bu uykusuz gecelerin bitmesini
burda uzanıp düşünüyorum seni nasıl kaybederim senin o aptal arkadaşlarına karşı.
sen benim kendimi en az yirmi saniyeliğine aptal gibi hissetmeme neden oldun (şarkının en can alıcı sözü)
ve senin aşkın belki de benim denediğim son aşk olacak.
bilmiyorum bu kış sensiz yapıp yapamayacağımı kendi başıma.(belden aşağı espri yapmak istemiyorum)
seni burda sonsuza kadar bekledim gitmene inanamadım.
belki cevaplara sahip değilim ama bilmemeyi tercih ederim.
senin aşkın çok ağırdı ağır bir darbe, bir saldırı, yumruk gibi.
iyi geceler aşkım, seni daha iyi tanıyana kadar çok iyi görünüyorsun. (hiç anlamadım bu sözü)
şimdi sana açıklayabilirim her zaman iki kere iki kişi için düşünmenin gerekliliğinin neden daha iyi olduğunu. (bakın nasıl açıklayacak)
dışarlarda asla vicdan yok, ve sen tedbirinin kurbanı oldun bebeyim (bunu da anlamadım)
denemedin, denemiyorsun sadece orda öylece umut ediyorsun birinin gelip işleri yoluna sokmasını.

i'm kamber but it's ok!

dün sabah bir takım coşkulu taşkın olaylar yaşadım.ödemeli yapan ptt çalışanıyla iletişim çabalarıyla başlayan günüm, nihayet işten çıkarılma ile sona erdi.her iş ayrılığı konuşması sonrası önce hafif bir rahatlama duyup akabinde kendimi günlerce uyumaktan alamadığım da doğru.(ayrılıklardan hoşlanmıyorum,bütün sevgililerim ve çalıştığım bütün işler hep birlikte olalım istiyorum.sabah kalkıp bandoya gideyim iki saat garsonluk yapayım akabinde koşarak bir stkda çalışayım kendimi zinde hissedeyim bu esnada ismi lazım olmayan bir sevgilime çiçek alayım,öğlen onla yemek yiyeyim, sonra akşamüzeri labratuvaar cihazları satarken bi yerden bi yere gitmekte zorlanırsam ismi lazım olmayan başka bir eski sevgilim beni motruyla gideceğim yere bıraksın, akşam süngerde ismi lazım olmayan bir diğer exle bir bira içeyim.gece gelip annemin koynunda uyuyayım istiyorum.çok şey mi istiyorum hayat senden?)
2009'a veda adlı çalışmam pek yakında.
şu an biraz ruh geldi röportaj sıralamamı kafamda belirledim beğenmeyen beri gelsin.

1-nüvit konu: ilişki eksperinden dengeleyici tirikler.
2-pınar konu: kardeşlik ilişkileri ve ortanca çocuk olmanın güçlükleri
3-mine konu: balık burcu kadınlarının düş yaşamları ve kapitalizm eleştirisi
4-umut konu: lades hikayeleri

*müzik yapmak için çıkardığım 15 senelik korgumdan samime yataklık ettiği için özür dilerim.samim elektronik aletlerin üzerinde uyumaya bayııyorsa benim günahım ne?
hepimizin de bildiği gibi sesim çok güzel ama artık ünlü olamayacım gerçeğine de alıştım.
see you another world broz!

11.08.2009

fantastiş /plastiş

bill callahan da cok iyi.(müziksyen olarak)

elo shity'den bir amme hizmeti daha !!!(çik çik çik)
iz bırakan aşk şarkılarını türkçe'ye çeviriyoruz,itinayla yapısını söküp dalgasını veriyoruz,hiç bişeyciğiniz kalmıyor. (aşk zararlı bir şey zaten)
dodos grubundan 'winter' şarkısını özenle terkedilen/terkedilmiş/terkedilecek tüm dostlarım için masaya yatırıyorum.
bu şarkının sözleri şöyle sambampara kontakare.(eh ehe bu saçma sertap erener şarksını hatırlyan varsa beri gelsin/ödül var yine)

Winter
(kış/tatsız günler)

Don't know if I'll make it through this winter without you by my side
Kendi kanımca bu kış sensiz yapabilecekmiyim inan ki bilmiyorum

I waited for you so long while I traveled far and wide
Enginlik ve uzaklık dolu yolculuklar yapıyor iken seni çok bekledim(çok ararsın beni çok çok (kafalar sağ sol /çok çok))

Convinced myself there's no one better, so how can I deny
Kendimi senden daha iyisi olmadığına ikna ettim(iyi kalpli manasında)

Your love, it's like a thorn into my side
Senin aşkın aslına bakarsan benim tarafımdan algılanış biçimi olarak sol loba batan bir diken gibiydi, bir daralmaya benziyordu,üzüntüden başka bir şey değildi

My friends they understand me better but don't whisper goodnight
Dostlarım,onlar beni daha iyi anlıyorlardı ama hiçbiri kulağıma iyi geceler diye fısıldamaz(doğal olarak)

I want a lover and a sister, but we know that's not right
Ben hem bir kardeş hem bir sevgili istedim ama bunu ikimiz de biliyoruz ki bu hiç de doğru bir davranış değildi.(sonraları umursamazca 'kardeşim' dediğin insanlarla da seviştin, canın sağolsun,ensestinin hastası olduk ailece)

You used to listen to my music, I always wondered why
Sen benim müziğimi dinlemeye alışkındın,her zaman neden diye merak ederdim.(tarkandan arka fonda dinlemeye devam ediyoruz 'çok çok çok çok')

I wish I could pretend you make me try
Umarım beni denediğin konularda rol yapabillirim sana karşı.(denedim olmadı)

6.08.2009

yine bir ağustos günü terliyoruz arkdaşlarla..

sürekli aynı çocuk espirilerini yaptığımdan beri içimde bir boşluk var.mesela ne zaman istanbul'a gitmeye niyet etsem niyet eylesem içimden lamba yandı is oldu, tabak düştü tan dedi, annem bana bul dedi bilmecesini hatırlayor, mega hafıza tekniklerinin mega unutma (tartışmasız sinema tarihinin en kötü saçlı kadını) diye bir teknik gerçekten icad edilmiş olsa asla iş yapamayacağını düşünüyorum.
annem kahvaltımızı yaparken 'dengesiz bir insansın zerrin özer gibi uçlarda yaşıyosun' dedi.cevap vermedim.annemdir dedim 'ama en azından onun gibi kahkaha atmadığın için şükrediyorum'* diyerek sözlerini sonlandırdı o an bir anlık bir öfke yaşadım daha sonra sabah sabah henüz patlamamış olan afyonumu patlattığı için gülümseyerek ona teşekkür ettim.iyki varsın anne dedim.zaten en olmadık şeylere sinirlenen bu dengesiz çocuğu senden başka yeryüzündeki hiç bir anne bağrına basamazdı evlat diye dedim.ve bir maceramın daha sonuna geldim.

*yaklaşık 1 haftadır alf gülüşümle cengiz eniştem dahil bir çok insanın sinirlerinin gevşemesine sebep olduğum için tüm sevdiklerimden özür dilerim.

29.07.2009

caşua ismine bayılırken

pireler berber iken develer tellal iken sevgili elo shity ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallariken her şey ayrı yazılırdı.
üzerimde depresyön dedesi etkisi varken buraya yazasım gelmiyordu.(ne geçmez ergenlikmiş aman yarabbim)
nüvit ve pınarla yapacağım röportajları habire erteliyorum.işe gitmek üzre çıktığım yollarda insanlarla selamlaşıyorum.daha az meraba daha az merabaacı (kelime oyunları)(goodmornin heartache)
dünya garip bir yer takip edilmesi gün geçtikçe imkansız hale geliyor.
internetin tanrısı ile benimkisi arasında bi fark var.
ya da merak ne güzel şey.
bu dünyaya çocuk getirmek istemiyorumla doğur hayata bağlan ikilemi arasındayım.
kendime ihanet ettim, haksızlık ettim hatta seyahat ettim bol bol yalnızlık çektim.(en az candan erçetin kadar çenesi çıkık biriyim)yollarda kafamdan 'hırkayı şerif'(muzaffer sheriff) diye vidyo çektim.(çok rezil edici intikam dolu bi vidyo ölünce beynimdeki filmeri izlemek için tek tuşa basmanız yeterli)
'hamburger go home yaşasın pizzalar danimarkanın bütün dominosları birleşsin yea yeaa..'(müzikli okunacak)
candan gelen postkart günü kurtardı.(candan erçetingöz değil can sü candan sü) (şubidubidubba)geçen gün ayşegüle de söylemiş olduğum gibi en az alec balwin'den hoşlanmadığım kadar hoşlanmıyorum cristian bale'den.(şimdi gidip kültürlerarası komedi filmi izleyin asabımı zorlamayın canlarım,üzerime gelmeyin gözbebeklerim)
bir sene sonra bir takım üst ve yan kimlikler edinerek karşınıza çıkarsam şaşırmayın.
unutmadan söyleyeyim en az düşey dans kadar sevmiştim sizi.

22.07.2009

moralim bozuk cereyan kesik ama trt çocuk iş başında (köpekli kadın fotoğrafının konuyla hiç bi alakası yok sadece tüm dünya köpeğim olsun istiyorum)


modanın en sonunda antik yunana dönüş yapmış olması beni neşelendiriyor dostlar.yollarda ne zaman anaksimendros ayakkabısı giyen moda kurbanı bir genç kız görsem keyfim yerine geliyor.küçük ayrıntılarla mutlu olabilen biriyim.içinden ben geçen cümlelereyse bayılıyorum.
onun dışında size sensörlü ışıklarla yaşadığım muaceraları anlatarak yaz neşenize neşe katıcaktım ama bana ayrılan süre de bu kadar bu hayatta.
see you another world biladerlerim.
bu arada hayatımda duyduğum en kötü şarkı ismi 'warm panda cola' üzgünüm boy least likely to.
*apsi deyzi kafalarının tadını bana yaşatan eceye teşekkürü az bilirim.dünyada insanın başına gelebilcek en güzel şey apsi deyzi salağı 'deyzi du 'deken göbeğinizde uyuyakalan bir insanyavrusu sıcaklığıymış.iyi geceler apsi deyzi iyi geceler pakapaka iyi geceler fonkifay ailesi ve ismini anamadığım nice çirkin peluş.

15.07.2009

üzgünüm(sad manasında) ama genelde bu tarz bi insanım

*sıradaki şarkı parmakarası terliği çorapla giyen tüm bahtsız dostlarıma gelsin.teomandan geliyor 'bu gün artık yarından banane' (bu kadar çok reklamını yaptığım için teoman bana bir bedel ödemeli diyenler üç kere çaldırsın)

13.07.2009

aynı adlı kitabı arıyor iken

kafamda enteresan bir boşluk oluştu içinden kendi dünyama sızdım dostlar.ecayip bir dünyaymış.lali okeyin deyişiyle egaliberte ya da katastrofi benim deyişimle ağlayan ve ağlatan aynı insan kara melek şarkısı gibi.adeta iyilik içinde kötülük işareti gibi.neydi onun adı hay aksi taksi hey hey hey taksi bütün işlerim gitti aksi hey dur taksi. ying-yang-yong.taksiye binmek için de belli bir miktar para gerekiyor.öyle zırt pırt taksiye binilmez.istisna halleri hariç taksiye binmem.binemem.bütçe işi bunlar.ha geçen gün zevkine bisikletle gezerken bi taksiye atladım arkasına bisikleti kodum gündüz tarifesi de açtırdım.sırf alkollü araç kullanmayan son derece duyarlı bir anarko-ekolojist olduğum için.(açılım kafası)

bugünün iki ilginç olayı: 1-ayşe arman haşemayla denize girdi.(ayşa ayşa lökotama müziği eşliğinde)(television personalites kafası)
2-ilkokuldan kalma bir gelenek olarak asil vatansever arkadaşımın(çocukluk obzesyonu kafası) ikamet etmekte olduğu parkın karşısındaki evinin önünden geçerken kafamı kaldırıp her zamanki alışkanlıkla orda mı diye baktım yemin ederim ordaydı.(bul beni aramana gerek yok beni koyduğun yerdeyim kafası)

kafa kelimesini beş defa kullandığım bu şen blok yazımın sonuna gelirken hepinize yüksek sesle bu yaza damgasını vuracak şarkıdan (henüz hangisi bilmiyorum) bi kuple hediye ediyorum.(hangisi olduğunu kısa mesajla bana yollayana sürpriz hediyeler var /sakız silgi fln ama çok kaliteliler)

*ayriyetten ali çelen arkadaşıma buraya sığmayacak kadar büyük teşekkür ederim.gecenin köründe diyemlik ettiği frp oyunundan kalkıp sokakta kalmış tanımadığı insanlara yardım ettiği için.ne varsa alilerde var.ali may arkadaşımın da dediği gibi.''bütün aliler bey bazı isimli lazımdeğil beyler patates''(alibeyköy ve alibey adasından anlamalıydım bütün alilerin bey olduğunu)
buldum buldum murat göğebakan'dan kara gözlüm sen de yalancı çıktın şarkısını yüksek sesle söyleyin asla pişman olmayacaksınız.

Biri beni durdursun.

ELO SHIY SEVGİSİ.

dipnot yerine kocaman pargraf yazdığım için tüm elo shity okurlarından
özür dilerim.

10.07.2009

Cosby: Neredeyse Düstur Edindiğim Tek Şey Sevilerek Çoğalmak


*dikkatle bakınca cosby ile picasso'nun kuzen olabilceğine inanabilecek olan herkese sincan bölgesinden selamlar.

8.07.2009

Çok Yönlü Dostum Erkinlen San'at Üzerine Mini Bir Söyleşi:

Hazırlayan ve Sunan Elo Shity (arkadaşları yakından tanıma ve tanıtma performansları vol.4) (konuk no:4)

E.S: Sen röportajlara alışıksın Erkinim. Bu insanlara şahane sorular hazırlıyorum bana mısın demiyollar.Baktım elo shitynin havaası kaçtı (kaçmaz da) hemen çok yönlü bir sanatçı olarak gördüğüm ve en takdir ettiğim arkdaşlarım listesinde top 5e girebilecek birilerini düşünürken sen aklıma takıldın. Ve bu korkunç derecede güzide röportajı seninle gerçekleştirmek istedim.
Öncelikle görüşmeyeli nasılsın?

E.G: İyiyim ve beklemekten hoşlanmıyorum. (neyi beklediği büyük bir muamma)


E.S: Peki gelelim asıl konumuza neden sanat değil daha çok sanat erkin?

E.G: Bu konuyu açacağını biliyordum. Her şey yalan Yasemin. Benim için sanat, limana demirlemiş bir gemidir artık. (Ve fransızca bir cümle. Baget.) I DON'T CARE imde bile olmaz.

E.S: Neden beni bir sanatçı olarak görmüyosun ve tanıştığımız ilk günlerden birinde dünya ve varoluş hakkında bir tek ciddi konuşma yaptıktan sonra benimle ciddi herhangi bir dialog içine girmedin?
E.G:Sanat konusunda fikirlerim değişti, artık seni de sanatçı olarak görebilirim. İlk fırsatta beraber bir açılışa gidelim olmaz mı.
O ilk konuşmada bir gazla bildiğim herşeyi anlattım sanırım. Sonrasında diyecek laf bulamamam, suskun kalmam, bil ki ondandır.


E.S: Beylerbeyine getirdiğin Yunanlı manitalar ne alemde? (Özledim onları)

E.G: Beylerbeyi'ndeki evden almadım ben onları, hala evde olabilirler. (eheh şakacı seni)

E.S: Yaser Arafat hakkında neler düşünüyosun?

E.G: O örtünün altına neyi soksan Yaser Arafat oluyor, çok yakın zamanda deneyimledim.

E.S: Ben biliyorum ama okuyucularımız bilmiyor olabilir bize internet üzerinden yürüttüğün intreaktif sanat ortamlarındaki projelerinden biraz bahsedebilir misin?


E.G: Uzun uzun anlatmamak gerekirse, horaley.com, antidig.com, mtaar.com, atolyeonbir.com, mtaar.org şeklinde gidiyor. Kısa süreli olaylardan da siktiret.org var mesela.

E.S: Ne zaman bir sen bir ben bir de Nüvit türkçe sözlü hafif batı müziği projesi yapıcez?(Şu iki genç kızı ellerinden tut hayata bağla di mi?)

E.G: Karaoke çalışmalarımız bende özel bir klasörde duruyor. Sık sık dinleyip Beatles üzerine yaptığımız çeşitlemeleri haz alarak hatırlıyorum. Zamanı gelince iyi bir kayıtla, enerjimiz de uyarsa, içimize de sinerse neden olmasın diyorum. Sevgilerimlen.

Ve E. G diye hitap ettiğim dostum kaçar. Yemin erdim seni de çok seviyorum erkinim.(sevginin bloğu)

imza Fransızca bir kelime söylemesi gerekirse eklair demesini bilen blok

ELO SHITY

5.07.2009

4.07.2009

al sana hafakan*

sevgili elo shity asla asla asla kahverengi bot giymem çünkü tırtıl değilim.(zaten tırtıllar giymiyor onu ama çaktırmayın) artık moda olan 90lar espirieri beni de yoruyor ama ne yapalım gözlerim bu renk boyum bu kadar.kendimi kontrol edemiyorum bu konuda.bir de ağzımdan düşürmediğim dillere pelesenk olmuş tayip sözleri var ki onlardan biri 'daha da davosa gelmem'.kim daha ile başlayan bi cümle kursa arkasından hemen patlatıyorum 'da davosa gelmem' diye.kontrölsüz güç sendromu ile huzursuz bacak sendromu arasında gidip geliyorum.arada bi samimin üzerine su serpiyorum.yaz ayları işte böyle neşe içinde geçip gidiyor.
*beylerbeyinde sıcaktan hafakan basınca kovalara su doldurup ayaklarımızı soktuğumuz o güzel yaz günlerini hasretle kucaklıyorum.

28.06.2009

gece sefası

27.06.2009

disney's ice parade

bu gün ismi şevki olan hımbıl bir kedi tarafından iki el kullanılarak kafamdan tutulmak suretiyle kafamdan ısırıldım.dostum cana ilen buna yaklaşık bir 10 saniye güldükten sonra fatma teyzeyle pazar çarşı, hayat pahalılığı ve işsizlik üzerine bir konuşmaya dalmışken, cana sıkılarak hadi bahçeye inip stenli ipkinsi sevelim dedi.adı ada olan yeni tanıştığım bu köpeğe stenli ipkins demek nedense o sınav kafasından çıkmış bünye ile biraz da hoşuma gitmişti.tanımadığım köpekleri aslında o kadar da sevmediğimi anladığımdan beri insanın kendisini tanımasının ne kadar engebeli bir süreç olduğunu düşünüp üzlüyorum.aynı zamanda ada diye köpek ismi olmaz,olamaz.
'iki kişinin ayakta durarak on dakikadan daha uzun bir süre konuşabilmesi için birbirlerini en az üç yıldır tanıyor olması gerekir'

geveze bir garson pişmemiş elma patateslerinden birini terastan aşağıya attığımı görüp 'hiç yakışıyor mu size hanfendi' diye yanıma geldiğinden beri o herkesin bana baktığı derin sesizlik anlarını çok seviyorum.'şovunun bir parçası olmaya memnuniyetle katılırım ama patatesleriniz hiç güzel pişmemişti ve küçücük bi patates için amma da yaygara yaptın arkadaşım' diyemedim.hatta sanırım ayağa kalkıp selam verdim orda bulunan küçük insan kalabalığına.insan bi kere tozunu yutmasın sahnenin her şovsal vakkada selam veresi gerliyor.

biri beni gersin o da sensin diyerek sevgiyle kucaklamak istediğim kimse kalmazsa ne yapacağımı düşünmek için bir dakikalık meditasyon yapmaya gidiyorum.huzur güneşe selamda.

*olağanca suratsızlığıma rağmen benimle birlikte 6 saat boyunca hiç sıkılmadan bekleyen sevgili kuzenim soner ve dünya tatlısı eşi öyküye minnetler meclisinden sevgilerle.

22.06.2009

hoch sommer

*kıriketten sonra en sevdiği spor su balesi olan tüm gülen bacaklı şişmanlara kucak dolusu sevgiler.

21.06.2009

hayat evren ve herşey hakkında bir günlük yazısı daha

bazı yakın dostlarım çok mutsuz olduğumda erci -e dinleyerek kendime geldiğimi bilmelerine rağmen yağmurlu pazar günlerinde en sevdiğim şarkı black box recorder grubunun 'hated sunday' şarkısıdır.(REKLAM:PAZAR SIKINTISI KİTABIM PEK YAKINDA YAY-SAT BAYİİLERİNDE) (hangi gazetenin kuponla vereceğini reklam olmasın diye yazmıyorum son derece iyi yaradılışlı bir insanım)

onun dışında bu güzel yaz günlerinde nişan düğün dernek aktivitelerine katılımarım hızla devam ediyor.dün dünya tarihin en göbek atmayı bilmeyen gençlerini kendi gözlerimle gördüm.hatta gözlerimle görmekle kalmayıp aralarına katılıp 'esra tilbe'* adını verdiğim yeni bir dans türünün de önderi oldum.gerdan kıvırmam sörf tabiyki.(espiritüel biri olmak yerine spritüel biri olmayı tercih ettim tüm memlekete hayırlı olsun)

bu arada tüm paris ahalisinin müzik gününü kutlarım.biz de annemle radio days gibiyiz.trt fm sen bizim herşeyimizsin sen olmasan bir anlığına da olsa dünyada hep kibar ve iyi insanlar olduğu gerçeğine inanarak kendimizi mutlu etmeyi nasıl başarabilirdik ki?

*yıldız tilbe /esra erol arası bir dans olup katılımcılarda çoğunluk sağlanırsa evmizin salonunda her türlü müzik eşliğinde öğretilecektir.

Ps.Kadim dostlarım emel ve enesle bir demet 'hayat nedir?' konuşması yaptıktan sonra aramızda geçen dialogların sapma noktasının hayatın anlamı olduğuna karar verdim.

19.06.2009

yasbook

merabayın sevgili elo shity okuyucuları;
bürokrasinin darlamalarına düştüm.kadastro ve bayındırlık kelimelerinin anlamını yeni öğreniyorum.cehaletimi bağışlayın.aşka düşer gibi oldum kendime gelemiyorum bir haftadır.(ille de aşk ille de sen ille de intikal)
oysa ki size günübirliğine kurulmuş olan bisiklet çetesiyle yaşadığımız maceraları, tepelikten kendimizi salışlarımızı anlatıp şöyle de güzel bir doğa insanıyım domatesi ısırarak yedim havaları atıcektim.'ne de güzel insanlar varmış'diyerek de cihan kılıç'a yeni genç dostlarımla bu takılma ortamını sağladığı için teşekkür edicektim.hayallerim bulutlandı.(kazanın öldüğüne inanırdım ama cihana minnet duyacağıma inanmazdım )(tenk yu ciyan)
zaten yeni kararım insanları tanımadan sevmek.şurdan bir öngörüm olsun ki birbirini tanıyan her insan bir gün birbirine kıl olacak sevgi ortamı bozulacak ve her canlı ölümü tadacaktır.ki ben bunu istemem.mesela dün cana melih'e laf soktuğu için 18 senelik dostuma 'neden çocuğa laf soktun ki' diyerek ortamı yine gerdim.'melih'dedim 'sürekli aynı masada oturuyoruz ama sen kimsin abi tanıyalım istedim bak 18 yıllık dostuma atar yaptım bize biraz kendinden bahseder misin?' kem küm etti melih ama sanki bi ısınma oldu canayla aralarında...dünyada katılımcı demokrasi olsun herkes düşündüklerini açıkça ifade etsin bakın ne de güzel olucek herşey.bekle beni odtü.sosyal bilimlere neşe saçmaya geliyorum.'bir insana zorla düşündüklerini söyletmek nasıl bir suçtur?' başlıklı bir tezle karşınızdayım.antenlerinizle oynamayın sevgili selocanlar.
dünyada en çok kendime kıl oluyorum ve en çok kendimi seviyorum.(sanırım bu cümle tamamen yalan)ama size en hoşlanmadığım iki özelliğimi sayacak olursam birincisi ortamı kurtarmak adına ortamı germek olup sık sık başıma gelen bir durumdur, ikincisi ise 6 aydır telefonlarımı açmayan birini hala neşe içinde arayıp 'ne haber çiko' demek istemek.
That's the story of my life*
*Morrisseyi öperim.
Ps. Bu arada marduk koca bir yalanmış !'yakında ne de olsa kıyamet kopacak' diyerek işlediğiniz günahlarınızı çıkarmak isterseniz bir telefon kadar yakınım.

12.06.2009

çok yönlü bir aşk kadını


bakış dudak büküş ve eldeki gül hepsine ayrı ayrı teşekkür ederim.belki de deniz seki olmasaydı birini sapıkça çok sevmenin zararlarını genç kadınlar klübü olarak çok daha geç anlayacaktık.iyki varsın deniz seki.görme engelliler için kitap okuma aktivitesi yapacağını duydum.iyi edersin.ben de yapıyorum evde.yalnız kitabı iyi seç derim.sıkılırsan bana mektup yaz deniz.yemin ederim cevaplarım deniz.aşk bu mu deniz.aşk acı mı deniz.iyilik yap denize at deniz.

9.06.2009

Ablamla 'Mutluluk Üzerine' ))) >>> <<< (((


Hazırlayan ve sunan Elo Shity
(arkadaşları yakından tanıma ve tanıtma performansları vol:3)
(konuk no:3)

E.S : Evet, sevgili canımdan çok sevdiğim ablam; öncelikle 'mutluluk' konseptli bu anketi yapmamda bana ilham verdiğin için çok teşekkür ettikten sonra hemen bu anketi çakıyorum seninle. Bu gün yazın ilk günü. Haziranın ilk günü. Ağzımıza layık bir röportaj olacak hissediyorum ve başlıyorum sormaya:
Vallahi mutluluk deyince benim aklıma beylerbeyinde mutfakta izlediğimiz en şahane sabah programı olan Jess’in ''sevgi mutluluk eşittir çocuk'' şarkısı geliyor. Onun dışında bir de Miranda July. Peki ya sana neleri hatırlatıyor bu mutluluk dedikleri?


A.İ: İki gundur dusunuyorum net bir cevap bulamadim. (Bu temayi mineyle işlemeliydin) mutluluk kendi hoparlörlerinle müzik dinlemektir.

E.S: Ayşegül mutluluk bir Richard Hawley şarkısı olsa hangisi olur idi?

A. İ: Al bu en mutlu sarki diyemem ama benim icin 'the motorcycle song'. bir yaz gunu ben cok ac ve hava cok sicakken beylerbeyinden bogazici koprusune yurudugum bir vakitte onu dinliyordum bir yol sarkisi oldugundan havaya girmistim sefil halde ama mutluydum ne zaman dinlesem mutlu oluyorum. sinavlarda da hep en az ben yazardim zaten. bu cevap fazla bana.(bu aşk fazla sanağ)


E.S: Canım ablam peki bize lost mutluluğu denilen şeyi açıklar mısın? Hepimizi bir dönem hayata bağlayan bizi mutlu eden tek şey olarak lostun mutluluk yaşantımızdaki yerini kısaca bir kuple anlat.(mahşerindörtatlısı mı dr jivago mu?)

A.İ: bence lost mutlulugu tum lost izleyenlerin paylastigi ve tum lost izlemeyenlerin hicbir sekilde anlayamayacagi bir mutluluk cesidi bu sebeple etrafimda bu mutlulugu benle paylasmasini istedigim kisilere lost izlemelerini sağlık veriyorum (esin kuntaya sevgilerimizi sen yolla)

E.S: Neden gıdından öpmeme izin vermiyorsun?Burda tüm okuyucularımızın gözü önünde bunu bana bir kere söyler misin?

A.İ: sorunun konuyla bir alakasi yok. (dünyanın tartışmasız en cool insanı)

E.S :Yemek yemekten alınan hazı seninle tattım ben. Deli gibi yemek yiyip üzerine yarım ekmek yediğimiz günler benim için en mutlu günlerdi (Röportaj yapacakken duygu seline boğmak)
Yemek yemekle mutluluk arasındaki apriori episteme’yi bize bir cümle ile açıklarsan dünyanın en mutlu insanı olucem.

A.İ: Galiba herhangi bir besin bayat-çiğ(bu sana) vs. ne olursa olsun paylaşıldığında guzeldir.

E.S : Peki, Shopenhauer’in ‘mutlu aşk yoktur’ sözüne katılıyor musun?*

A.İ : Aragon söylemiş değiştirirsin. (dostunun açığını örtecek kadar şefkatli bir dost) Zor soruları bana sormuşsun. beni duygusal temalarla konuşturmaya çalışmandan hoşlanmasam da ilk röportajim oldugundan bu sefer cevap veriyorum. Hayır katılmıyorum ama mutsuz aşk ta vardır.

E.S: Peki, benim ‘'ölünce çet yapabilsek ölünce çok mutlu olurdum’' sözüme ekleyecek bir sözün var mı?

A.i: Ölünce plazmadan izliceksiniz sözüne bayiliyorum. (ölünce sevemezsem seni)

E.S : Bana şu dünyada üç tane kesin mutlu edici isim, şehir, hayvan, bitki, eşya ya da bildiğin 'thing' söyle sana kim olduğunu söyleyeyim.

A.İ : Yeni yikanmis ve yataga-yastiga gecirilmis carsaf-nevresim takimi-yastiga yeni yikanip yatmak (örnek bir keyifçi)

(Mutluluklar seninle elem yok olsun Ayşegül. İlhan İrem'i seninle seviyorum.)

Hapiness is love <3

Sevgiler

ELO SHITY

8.06.2009

hepimiz birbirimize sıcak ve sevecen davranmalıyız

biraz önce annem yemek yaparken bu şarkıyı sana itaf ediyorum diyerek 10 sene önce evimizde neşe ile dinlediğimiz çıtır kızlar kasedinden 'yaşanacaksa yaşanacak'* şarksını söylemeye başladı sevgili elo shity.her zaman söylemişimdir garip bir anne kendisi.çocukluğumdan beri de uzaylı olduğumu düşünüyor.mustafa topaloğlu piyasaya çıktığında çok şükür ki 'babam olabilir mi lan' diyerek paranoya yapacak yaşta değildim.Konuyu gene saptırdım tabi ama siz neyse ki içimden geçenlerin farkında değilsiniz dostlarım.(ulusa sesleniş)
yolda yürürken tayyip erdoğan'a soru sordum. 'hiç var mı varoluşal bi kaygın var mı hıı?!'gibi bi soruydu. sonra nedense neşe içinde tıraş olurken hayal ettim kendisini.(kendi içimde hapsolmuşluğun kopuş noktaları)
aslında buraya geleneksel elo shity konseptini bozarak danimarkalı filozof kierkegaard'tan bir pasaj yazıcektim ama zihinlerinizi bulandırmayayım. yani kitabın adı 'ölümcül hastalık umutsuzluk' varın gerisini siz düşünün canlarım.
Bu arada canlarım siz de kralsınız ama en kral Cantona!*

*annem kayahandan hoşlanmadığını itiraf ettiği halde inatla müzik setine bulamadığım çıtır kızlar kasedi yerine kayahan kasedi takıp 'ah eski günler' havası yaratmaya çalışırken sarfettiğim enerjiden özür dilerim.
*haluğu da çok seviyorum.