30.10.2009

iyi geceler dünya!

*yatmadan önce dinlediğim lafonten masalları kasedindeki müşfik kenter sesinin yarattığı güven duygusuna sonsuz teşekkürler.

i'm so sory for everything

'pişmaniye gibi bir şey bu hayat' ayşe'nin röportajında dile getirdiği 'ördek çükü gibi bir şey bu hayat' sözüne gönderme(send me a postcard darling) yaparken buluyorum kendimi hişt hop yazma diyemiyorum.böyle gidin 'klişeler kitabı' satın alın aynen öyle oluyomuş ya hayat vallayi der şaşar kalırsınız..üst dudağınız uçuklar pembe flamingolarım.(öyle bi kitap yoksa(ntv yayınları cahillikler kitabı etkisini yitirince yayınlıycak diye duydum) o yayınlamazsa aht ettim pek yakında kod adımla birlikte en seçkin kitapçılarda) peki güzel ama hayatın bu klişe gerçekleri ne kadar gerçek?bunu da düşündüm bol bol vaktim oldu canlarım.ve cavabını da buldum hiç üşenmedim. cevap: türkselin çekim gücü kadar.biraz sonra yazacağım klişe sözlerin bazıları köyde geçerli değil üstelik türksel kentte daha çok çekiyor.reklamı sınamak için kendi yörüngeme en uzak köye de gittim.ona da üşenmedim.bazı noktalarda tabii ki çekmedi. buna doğru orantılı olarak çıkarımım(yeni bir şey keşfetmişcesine) hayatın gerçeklerinin şehirde, modernitenin kucağında daha da gerçek olduğudur. karakaçanı kovalama gücü,dikenin devilme gücü, söyleme sırrını dostuna o da söyler dostunanın dayanılmaz hafifliği, atı alan üsküdarı geçtiği gerçeği, köprünün altından çok sular geçmiş olsun dilek şartı , kanka ayağının göt bir ayak olması,yasak olanın çekiciliği, insanın çiğ süt emmişliği, yaş kesenin baş kestiği, herkesin sevdiğini öldürdüğü gibi daha bir çok klişe özlü söz, atasözü,deyim, yaşanmışlık üzerine inşaa edilmiş öğüt verici söz daha. oysa gerçekler çelişkili.

peki insan neyle yaşar?
insan nelerle yaşar?
insan neyle ölür?
insan neyle öldürür?

insan tutunan hayvan*
insan savrulan hayvan
insan tutunan hayvan.
insan düşen hayvan.
insan konuşan hayvan.
insan boşa kürek çeken hayvan.

hayvanca pek hayvanca..bu gün şahinde teyzenin bahçesindeki ceviz ağacı için yas tutuyorum.tutulacak yaslar çekilecek acılar için bir telefon kadar yakınınızdayım.belirtmeliyim ki çevre probemlerine daha duyarlıyım.lütfen aşk acısı için arayıp ücretsiz yardım hattımı meşgul etmeyin.

*Cem AKAŞ'a saygılarımla

28.10.2009

dj saddam: 'kötü kalpli ve gaddar yönlerim olabilir bu bir müzik tutkunu olmadığım anlamına gelmiyor'

kıssadan hisse: belki de sandığımız gibi müzik ruhun gıdası değildir.önemli olan doğru beslenmek dengeli müzik dinlemektir.
öğretisi olan blok
elo shity

25.10.2009

ulusa serzeniş

biraz önce mine sübiler arkadaşımdan edindiğim bi bilgiye göre bu gün dünya makarna günüymüş.tüm makarna severlerin makarna gününü kutlayarak şenliklerle dopdolu bir günlük yazısına daha başlarken hepinizi sevgiyle selamlıyorum.(bloğumu okuyanlar arasında muhtemelen mihraklarım(iç dış/ kuru sulu) da var biliyorum bunu ama onları sevgiyle selamlamam onları sevdiğim anlamına gelmiyor bunu da bilin istedim sevgili kestane kebaplarım)
sanılanın aksine ben insanları sevmem, benim hakkımda düşünülen ve benimsenen yaygın ama aslı astarı olmayan kanılardan yalnızca biridir bu.benim sevdiğim şey insanların sevgisidir.sevgi anlayışıdır.sevgi tinidir.sevgi öğretisidir.(kaan sezyumun deyişiyle sevginin gücüdür)
kindar, gaddar, hatta sinsice intikam aldığım anlar oldu.gençtim.
ortaokulda edabiyat öğretmenimle, lisede müdürümle, üniversitede bölüm başkanımla kavga ettim.
gözüm karadır bilen bilir. kimseden korkmam.(devyazış.com)
haksızlığın karşısında dururum.iş kendime gelirse çoğu kez sessizce bana yapılan haksızlıkları kabul ederim.ama bu unuttuğum anlamına asla gelmez canlarım.
temkinsizce beklemem doğru anı bilmemdendir.(ne kadar mükemmel bir inanmışım meğersem)

çok sevdiğim bir filozof olan derrida'dan ödünç aldığım bir kavram(referans kafası) olarak 'affedilmez olanın affedilmesine' inanmaya meyl etmişken insanlığın total olarak şizofren bir evreden geçtiğine inanıyor insanlığın durumuna acıyorum hatta gülüyorum.(son derece ciddiym)

son kertedeyse diyceğim son gülen iyi de güledebilir.önemli olan katılmak.
delikanlı gibi gözlerinizden gelenekselce ellernizden öper başıma koyarım.

dans eden blok
elo shity

*agresif bi yazı oldu farkındayım ama pembe kuru kalemle dipnot yazarak sevimli görünmek istediğim tüm elo shity okuyucularından özür dileyebilme ihtimalini sevdim.
bu arada edacım brüksel lahanasını da severim.pek severim.

a rush and push and the land is ours

14.10.2009

into eternity

öyle bir an seç ki hayatının en kötü anlarından biri olsun deseler dün yaşadığım ihaleyi sıralamaya sokarım canlar.(ilk 5'e girmez ama idare edin anlatacak hikeye bulmakta güçük çekiyorum hayatımın anlamsız hamleleri yüzünden) evet konuya giriş yapacak olursam ihale yaşamak tabiy 'i'm a wörkin girl you know' kafası fekat ihaleyi yürüten satın alma kurulu başkanı gerçekten canavarsıydı bu sebepten anlatılmadan geçilmemesi gerekiyor.Maksat iş hayatını öğrenelim,öğretelim, blok dünyasını eğlendirirken aynı zamanda öğreten düşündüren bir araç haline getirelim.



(kısa bir ara ve önnemli hatırlatlma:sözüm sana sevgili cihan ayşe burdan sonrası uzayabilir anlatış olarak okumazsan alınmam, gücenmem.)



evet konumuza geri dönecek olursak, işimle biz ayrılık konuşması yapmış olduğu halde birbirinden bir türlü ayrılamayan çift gibiyiz.sürekli last fmden birbirimizi silip ekliyor birbirimize göndermeli acıklı şarkılar dinliyoruz.halbuki bambaşka kafaların insanıyız. ben bi kere özel sektörden hoşlanmayan üç kuruş sermaye bulsam organik tarım yapmak için dağa bayıra çıkcak bir insanım her ne kadar memuriyetle donanmış bir ailem olsa da özgürümüsü denilebilcek bir ruhum var.asla hipi değilim modadansa epey hoşlanıyorum.düstur edindiğim aile geleneği ise temiz ve ütülü kıyafeter giymek.param olsa çok stayliş olucem yemin ederim de o apayrı bir konunun tartışma konusu.bunların dışında espirimental biriyim bilen bilir.

tekrar konumuza dönücek olursak benim zaten epi topu 3 tane eteğim var bunlardan biri poşet etek olarak zamanında dalga konusu olmuş benim kendisini çok beğendiğim bir etek.(bunun da konuyla uzaktan yakından alakası yok alegsz)

üçüncü ve son defa defa konuya geri dönmem gerekirse ihaleye sakın pirezentıbıl kıyafetleriniz olmadan girmeyin canlarım kendinizi kötü hissediyosunuz.ayrıca ihale kurulu başkanı haşmetli bir insan.kameralı ihale ortamı ise baya şaşırtıcı.hiyerarşik yapıyı, iktidarı erki o anda tatttım gördüm birebir topuktan başa korkuyu hissettim daha iyi bir anda tanısam belki severdim o ortamı ama malesef ihale ortamına puanım 10 üzerinden 0. ihale başkanı kalantör amcaya dönecek olursak aramızda şöyle bi diaolg geçti ben pek cevap vermediğim için buna diaolg demekten de utanıyorum ama anlatmadan edemiycem.'bu zarfın hali ne?'dedi önce beğenmedi zarfı, sevgili başkan.(kapalı zarf usülü) zarfta kaşe eksikmiş 'yetkin var mı senin?' dedi 'var' dedim 'kaşe bas' dedi bastım.(ben bu esnada titriyorum)akabinde 'ben bu ihaleyi daha önce 3 kez iptal ettim yine ederim' diye tehtid savurdu.ben hiç bir şey demedim diyemedim.(titrimin ince gülü) arkadaş sanki merlin dizisindeyiz de kral arturun babasıymış gibi herkes saygıda asla kusur etmiyor, el pençe divan duruşlar binbeşyüz.yüzüme gülen bir takım hocalar en ciddiyetli ve gıcık surat ifadeleriyle bana bakıyorlar ben de mal mal gülümseyerek ortalığa pozitif karma vermeye çalışıyorum(tamamen kopuş gülüşü) neyse diyceğim o ki ticaret ego işi delikanlı işi değil.meğersem ganim bey bu adamla önceki ihalede kavga etmişmiş herşeyin altında yatan asıl sebep buymuş.ben de kişisel aldım adamın tavrını .alah alah dedim bana neden uyuz oldu ki bu adam.kendimi şirket temsilcisi gibi göremeyip yasemin gibi görmeye devam ettiğim için tüm redoks ltd şirketi çalışanlarından tek tek özür dilerken bu yazımı da burda gönül rahatlığıyla bitiriyorum.akabinde gelen baş ağrısına ise hiç deyinmeyeceğim. (hastalık hastası kafalarındayım beklerim)
iş hayatının zorluklarına değineceğimiz bir başka yazımda kelime aralarındaki boşlukların içinde yeniden görüşmek dileğiylen..
saygılar
elo shity

11.10.2009

6.10.2009

elo shity hasretle beklenen şahane röportajı sunmaktan onur duyar!! : 'pınar kahraman ile kardeşik üzerine'


bir elo shity klasiği:

arkadaşları yakından tanıma ve tanıtma performansları
volum: 5
konuk no:5

E.S: Sevgili en iyi kalpli arkadaşım pınar kahraman seninle çok uzun zamandır ertelediğimiz röportajı yapmak istiyorum izin verirsen. Sen benim ‘memuriyet’ konulu sorularımı cevaplamayınca uzadı gitti bu süreç. Sonra da ben biraz depresyona girdim bir türlü hazır olamadım röportaj kafasına her neyse şimdi iyiyim yeniden karşındayım seçtiğimiz yeni konu ve sorularla.. sormaya başlıyorum izninle:

P.K: Helo elo shity. Öncelikle diğer röportaj konusundaki kayıtsızlığım için özür dilemek isterim. O sıralarda yeteri kadar sınava ve mülakata giriyordum zaten, bir de üstüne senin KPSS benzeri soruların gelince samimiyetine güvenerek cevaplamadım. İyi ki de öyle olmuş, bu konuyu daha çok sevdim. (asıl ben özür dilerim niniş may aprişieyt)


E.S:Pınarcığım ben biliyorum ama elo shity okuyucularından bazıları bilmiyordur öncelikle kaç kardeşsiniz buradan başlayalım istersen?


P.K: Biz 3 kız kardeşiz. En büyüğümüz Servet Ece (çoğu kişi bu ilk ismi bilmez), ben ortanca bir de küçüğümüz Elif var. Yaşlar sırasıyla 27, 24 ve 22.

E.S:Merak ettiğim bir diğer şey ise kardeşler aranızda oluşturduğunuz daha doğrusu kahraman ailesinin kullandığı şu meşhur jargonunuz bunu sormak istiyorum sana nasıl oluştu bu jargon bize kısaca anlatır mısın?

P.K:Aslında bu jargonları yaratan annem. Nasıl sevindiğimizde ‘oley’, üzüldüğümüzde ‘tüh’ deriz ama bu kelimelerin kökenini bilmeyiz, Kahramanca da böyle bişey. Mesela ‘kinem’ kelimesini anlatayım. Bu eskiden annemle babam arasında kullanılırdı. Sigara içmeye giderken ‘hadi kinem yapalım’ derlerdi. Bazen birbirlerine de ‘kinem’ diye hitap ederlerdi. Zamanla biz de kaptık bu sözcüğü ve şu anda kendi aramızda kullanıyoruz. Nunu, apperim de benzer kelimeler. Bunun haricinde bir de üçümüzün küçüklükten beri kendi aramızda kimse anlamasın diye türettiğimiz kelimeler var. Bunları burda söylemiyim şimdi, yeri gelince duyarsınız zaten.

E.S:Tabii ki soracağım bir diğer soru ortanca çocuk olmak nasıl bir duygu? Zorlukları neler?

P.K: Çok güzel bir soru.Eğer uygun olursa bu sorunun cevabı olarak zamanında bir siteye yazdığım sitem dolu ailenin ortanca çocuğu olmak konulu yorumlarımı aktarayım: Ailenin çocuklar arasında 'büyükten küçüğe' ya da 'küçükten büyüğe' gibi sıralamalara kalkıştıkları zaman hiçbir zaman 'birinci' olamayan evlat. Eğer konusu geçen ortanca çocuk 3 kız çocuklu bir ailenin ortancasıysa, çok büyük görev ve sorumluluklarla doğmus demektir. Çünkü 1. çocuk olan abla ilk evlat ve ilk kız evlat olduğundan üstüne fazlasıyla titrenir, dışarıdaki hayatın vahşi yanları düşünülerek kendisine birçok kısıtlama getirilir. Farkına varılmadan ürkek, çekingen ve 'kısıtlamanın getirdiği özgürlüğe' sığınmış bir çocuk yetişir. Bunu gören ortanca çocuk da ailenin bu tutumuna maruz kalmamak için başına buyruk ama yaptığı herşeyin de arkasında durarak ebeveynlere farklı bir bakış açısı kazandırır(hayata ve çocuk büyütmeye karşı). Ebeveynler, ilk çocukta yarattıkları hasarlar sonucu oluşmus hatalarla ve ortancanın getirdigi yeniliklere uyum sağlamakla uğraşırken küçük çocuk kendi kendine büyüyüverir. Bu yüzden bu kız kardesler uçlemesinde en çok kendi ayakları üzerinde duran ve rahat dönemler geçiren, kısacası en karlı çıkan çocuk en küçük olandır.

Bunun haricinde tabi ki her zaman “o büyüktür, ona alalım”; ya da “o küçüktür önce onunki olsun” gibi sıralamalarda es geçilmek de var.
Tüm bunlara rağmen severim ortancalığı, bunu da ekleyeyim.


E.S:Benim hiç kardeşim olmadı kardeş kavgaları genelde ne gibi sebeplerden çıkıyor uzun süre küs kalır mısınız siz kardeşlerinle?

P.K:Kardeş kavgaları genelde samimiyetten doğar bence. Kaybetme korkusu olmadığından çok rahat ağzınıza geleni söylersiniz ve sonuçlar gerçekten de bir arkadaşla edeceğiniz benzer kavgadan daha az hasarlı olur. Biz genelde eleştiri niteliği taşıyan kavgalar ederiz. Birbirimizin hoşuna gitmeyen hareketleri üzerine doğar tartışmalarımız. Ama bir tane kavgamız var ki Elif’le ettiğimiz, 6 ay konuşmamıştık. Sebep, pilavdı. Şimdi gülerek anarız o günlerimizi.

E.S:En iyi tarafı ne peki çok kardeş olmanın? Ben hep bir ağbim bir ablam bir küçük erkek kardeşim bir küçük kız kardeşim olsun isterdim ama arkadaş grubumuzun tek tek çocuğu benim. Bana ve okuyucularımıza kardeşliğin nasıl bir duygu olduğunu anlatır mısın?(bilmeyenler için)
P.K:Senin tarif ettiğin gibi bir kardeş grubu var mı bilmem, ama gerçekten güzelmiş düşüncesi. Çocuklarımız öyle olur artık ( beraber büyüyücekler ya).
Kardeşlik bence seyyar arkadaşlık gibi bir bakıma. Her tatile, bayram gezmesine, sıkıcı misafir ziyaretlerine yanınızda gelen 2 tane en yakın arkadaşınız var gibi bizimkisi. Hayatınızla ve hayatınızdaki kişilerle ilgili tüm ayrıntıları bilen kişiler. Bir de kardeşlikte saf sevgi var, herhangi bir çıkar ya da daha önceden de belirttiğim gibi kaybetme korkusu olmadığından, birbirinize karşı tüm duygularınızı saflıkla ve içtenlikle dile getirirsiniz. Bu da apayrı bir güven doğurur.
Bizim ev için geçerli olan herkesin 3 tane gardrobu olması durumunu da unutmayalım tabiy.

E.S: Peki üç kardeş yaşadınız en komik olay ya da macerayı bizimle paylaşabilir misin?(kendin seç komik olaya da muacera)

P.K: Hm. (Burda gerçekten ara verdim, düşünücem biraz, çünkü çok fazla.)
Hah. Çoğunuz duymuştur belki, ama yine de anlatayım.

KANO (konuları sadece yazarken değil konuşurken de başlıklı anlatan nadir insan olarak pınar)
Bundan 3-4 sene önce, ailecek Antalya taraflarında bir tatil köyünde tatile gitmiştik. Her zamanki gibi annem güneşleniyor, babam sosyal aktivitelere katılıyor, biz de o 1 haftaya civarda yapabileceğimiz herşeyi sığdırmaya çalışıyorduk. Bunlardan biri de kanoydu. Şimdi bildiğiniz gibi kanolar genelde 2 kişiliktir. Fakat ordaki kanolara 3 kişi de binilebiliyordu. Ama maceracı ve cesur Elif kardeşimiz ısrarla tek başına binmek istedi, üstelik can yeleği takmadan. Kabul ettik ve açıldık denize. Ablamla ben önde, Elif de arkamızdan geliyor. Beceriksizliğimizden midir dalgaların kuvvetinden mi bilemedim, deniz bizi bir anda akıntıya doğru sürüklemeye başladı. Kendimizi denizin içinden çıkmış ağaçlıklı, otlu, börtülü böcekli bir bölgede buluverdik. Çığlık çığlığaydık. Tatil köyü noktacık kadar uzakta kalmıştı ve kimse sesimizi duyamazdı. Elifin can yeleği de olmadığından en çok o panik halindeydi. Sonunda bir yolunu bulduk ve Elif’i bizim kanoya atlatmayı başardık. Sonra görev dağılımı yaptık. Elif ile ablam kanoyu o bölgeden çıkarmaya çalışacaktı, ben de dualar eşliğinde diğer boş kanoyu tutacaktım. Biz ıssız deryalarda cebelleşirken, babam da voleybol oynuyordu ve meğersem bizi göz ucuyla hep takip ediyormuş. Halimizi görünce cankurtaran ekibiyle beraber bir tekneye atlayıp bizi kurtarmışlardı.
Çok komik değil hikayem, hatta bence ürkütücü. Hala hatırlar ve ürpeririz
...( korku dolu bi hikayeydi elifin asiliği ise gerçekten yürekleri hoplattı:))

(pınarcığım gerçekten çok keyifli bi röportajdı, daha nicelerine şekerim şek id up!!)

İmza
Elo Shity



4.10.2009

parlak bronz suratın büzük ince dudağın ve diyarbakırsporla kurulmaya çalışan sahte empatinin timsali olarak: uğur dündar


from one to another

mutlu pazarlar sevgili elo shity okuyucuları;
haftalık bir 'new adventures of old yasemon' programına daha hoşgeldiniz.hatta ne iyi ettiniz de geldiniz.öncelikle bir şarkı ile açılışımızı yapıyoruz:
'geçsin günleeer haftalar aylar mevsimleer yıııllar
zaman sanki biiir rüzgar
ve bir su gibi aksın' (bir ki üç bir ki üç/rast makamı)
siz bilmezsiniz ama türk sanat musikisi tutkusu olan sevgili ilkokul öğretmenim macide kayacan'ın bana yegane öğrettiği şarkılardandır kendisi.o zamandan bu yana halen ara sıra bu şarkı söyleyip eğleniyorum.*
bu arada viks (aka vicks) dediğimiz buharlaşan merhem her derde deva bu haftaki teşekkürümse vikse gidiyor.iki gün boyunca her yanıma sürünce sırt boyun, kol, bacak bütün ağrılarımı şıp diye yok ediverdi.tenk yu viks.en sevdiğim merhemsin.

sevgiden, iyi niyetten, teşekkürden ve af dilemeden hiçbir zaman vazgeçmeyecek olan bloğunuz
Elo Shity

*ortaokulda neredeyse tüm iş teknik derslerinde 'yine bir gülnihal' şarkısını söyleyerek içini baydığım tüm ergen arkadaşlarımdan özür dilerim.inannın bu şarkıyı söylememde tüm suç sadece şarkı söylerken konuşamadığımı bilen orta asyadan gelme metehan tipli hocam akın taymaza aittir.

önemli hatırlatma:daha önce size anasınıfında çok konuştuğum için ağzımı koli bandıyla bantlayan cadıya benzyen anasınıfı öğretmenimin bana yaşattığı travmayı anlatmadıysam bi ara hatırlatın da anlatayım canlar.evet hepinizin de tahmin ettiği gibi ne geldiyse başıma bu düşük çenemden geldi.

öptüm öptüm
fesat kız

1.10.2009